TUBA YÜCE

Isparta’da lavanta tarlaları ile meşhur bir köy var: Kuyucak köyü. Cenab-ı Hak kara topraktan öyle bir nimet yaratmış ki, hem köylülerin geçim kaynağı olmuş, hem de insanlara güzel manzara olmuş. Hem kokusuyla ve rengiyle insanları kendisine çekiyor, hem de bu bitkiden birçok farklı ürün elde ediliyor: lavanta sabunundan, kreminden tutun, lavantalı dondurma ve lokuma kadar birçok farklı ürün…

Lavanta bahçelerine girince ilk olarak şunu düşündüm: Bu kara topraktan bu koku, bu renk, bu şekil, bu manzara nasıl çıkmış? Top top lavantalar tarlada dizilmiş hem rengiyle hem kokusuyla insanı kendisine hayran bırakıyor – ama aslında kendisine değil kendisini Yaratana hayran bırakıyor:

Hem bütün mahlûkatın yüzüne tebessüm eden bütün ziynetli nebâtat ve hayvânattaki tezyinat ve gösterişler, bilbedâhe, perde-i gayb arkasında bu süslü ve güzel san’atlarla kendini tanıttırmak ve sevdirmek ve bildirmek isteyen bir Zât-ı Zülcelâlin vücub-u vücuduna ve vahdetine delâlet ederler. Demek, eşyadaki süslü vaziyetler, gösterişli keyfiyetler, tanıttırmak ve sevdirmek sıfatlarına kat’iyen delâlet eder. Sevdirmek ve tanıttırmak sıfatları ise, bilbedâhe, Vedûd, Mâruf bir Sâni-i Kadîrin vücub-u vücuduna ve vahdetine şehadet eder.

Elhasıl: Sebep gayet âdi, âciz ve ona isnad edilen müsebbep ise gayet san’atlı ve kıymetli olduğundan, sebebi azleder. Hem müsebbebin gayesi, faidesi dahi, câhil ve câmid olan esbabı ortadan atar, bir Sâni-i Hakîmin eline teslim eder. Hem müsebbebin yüzündeki tezyinat ve maharetler, kendi kudretini zîşuurlara bildirmek isteyen ve kendini sevdirmek arzu eden bir Sâni-i Hakîme işaret eder.

— Otuz Üçüncü Söz

1. Lavanta tefekkürü

2. Lavanta tefekkürü

3. Lavanta tefekkürü

4. Lavanta tefekkürü

5. Lavanta tefekkürü