Her insan “insan” olmanın bir gereği olarak, hayatı boyunca bazı hatalar yapar. İnsanların kendilerini nasıl gördüklerinin, nerede konumlandırdıklarının ve hayatlarının geri kalanına nasıl baktıklarının, yaptıkları hatalardan sonra bunları nasıl değerlendirdikleriyle doğrudan bir ilişkisi vardır.

Hata o kişi için ne kadar hata, kişi bunu benliğinin bir parçası olarak mı görüyor yoksa kendi dışında düzeltme imkanı olan bir kusur olarak mı, mağdur edilen kişiyle iletişim ne düzeyde, duyduğu vicdan azabı kişiyi telafiye yönlendiriyor mu yoksa pasifleştiriyor mu ya da hiç vicdan azabı duyulmuyor mu, affedilmek kişi için ne ifade ediyor, affetme yetkisi kimin? gibi sorulara verilen cevaplar, yapılan hata sonrasında kişilerin içinden geçtikleri düşünsel ve duygusal süreçleri etkileyerek davranışlarını ve kimlik algılarını şekillendirir.  Yapılan hatadan duyulan pişmanlık, vicdan azabı, üzüntü “yapıcı” ise kişiler bunu değişimlerinin bir parçası olarak kullanırlar ve çözüm üretirler; fakat “yıkıcı” ise davranışı hata olarak tanımlamak yerine kendi benliklerini hatayla eşdeğer tutarak kendilerine karşı cezalandırıcı ve acımasız bir tutumla kaçınmacı davranışlara yönelirler [1,2].(İngilizce’de guilt ve shame arasındaki fark da bu ayrımı vurgulamakta, “shame” kişinin benliğini hedef aldığı durumlarda tercih edilmektedir, fakat Türkçe’ye çevrildiğinde birebir anlam karşılığı bulunamadığından yapıcı ve yıkıcı sözcükleriyle tanımlamayı daha uygun gördüm).

İnsanların kendi hatalarına cevap verme şekilleri dört başlıkta toplanabilir:

-Kişi pişman olur, tevbe eder

-Yaptığı hatayı tekrar tekrar düşünür

-Kendini haklı çıkaracak sebepler arar veya

-Dikkatini başka şeylere vererek konudan uzaklaşır [3]

1) Tevbe

Kelime manası “geri dönme” olan tevbe, çoğunlukla kişinin pişman olarak günahından dönmesi anlamında kullanılır. Allahtan af ve mağfiret dilemenin “tevbe” olabilmesi için dört şart tanımlanır:

-Kişinin günahını terk etmesi

-Günahından dolayı pişmanlık duyması

-Bir daha yapmamaya karar verip, gayret etmesi

-Eğer bir başkasının hakkının devreye girdiği bir günah ise, o kişinin hakkını ödemesi, mağdur ettiği kişiden af dilemesi veya hukukî bir durum var ise cezasını çekmesi [4]

Bu durumda tevbenin, kişinin Allah ile, mağdur ettiği kişi ile ve kendisiyle olan ilişkisinin bir parçası olduğunu söylemek mümkündür. Tevbe eden kişi yaptığı fiili “hata” olarak tanımlayabilmekte ve bu hatanın telafisi için kişisel sorumluluk üstlenebilmektedir. Yüzleşme cesareti ve eylemin sorumluluğunu alabilmesi, diğer kategorilerdeki üç tutumdan ayrılan temel özelliklerdir. Çünkü ancak hatasıyla yüzleşen kişi ondan yüz çevirebilecek, eylemlerinin sorumluluğunu üstlenen kişi bunu telafi etmek için harekete geçebilecektir.

2) Yaptığı hatayı tekrar tekrar düşünme

“Hataya geviş getirme” olarak da adlandırılan bu cevap şekli, insanın benliğini reddeden, kendini değersizleştiren ve cezaya lâyık gören bir suçluluk duygusuna dönebilmektedir [1].  Kişiler yaptıkları hataları tekrar tekrar hatırlayarak ve olayın olumsuz yanlarını abartarak adeta onları tekrar deneyimlemekte, bunu yaparken kendilerini değersizleştirdikleri için de kendilerini hatasıyla mücadele edecek güçlü yanlarından mahrum bırakmaktadırlar. Kişiler ortaya koydukları fiili yanlış olarak tanımlamak yerine adeta kendilerini yanlış kabul etmektedir ve bu durum hatalarından ders çıkarmalarını ve telafi etmek adına bir şeyler yapabileceklerine dair olan inançlarını engellediğinden ümitsizlik ve çaresizlik içinde oldukları yerde debelenmeleriyle sonuçlanmaktadır [2, 5, 6]. Bu gruptakilerin işlevsiz tutumu hatayı tekrar tekrar düşünmelerinden değil, bunu kendilerini kısıtlayıcı, engelleyici ve çözümden uzak bir şekilde yapmalarından kaynaklanmaktadır. Tevbe eden insanlar da hatalarını düşünmelerine rağmen bunu orada bırakmayarak birkaç adım öteye taşıma iradesini de ortaya koymalarıyla bu gruptan farklılaşmaktadır.

3) Kendini haklı çıkarma

Yapılan bir çalışmada katılımcıların bir kısmından fail oldukları diğer kısmından ise mağdur oldukları bir olayı anlatmaları istenmiş ve yapılan analizler sonucunda fail grubun yazılarında mağdur gruptan 2 kat daha fazla “dışsal koşullara” vurgu yaptıkları görülmüştür [7]. Kişiler, kendi hatalarını anlatırlarken neden onu yaptıklarına dair kendileri dışındaki birçok faktöre vurgu yaparak eylemlerini meşrulaştırma, mağdur ettiği kişilerin davranışlarına vurgu yaparak da vicdanlarını rahatlatma eğilimleri göstermektedir.

Hatalarını tekrar tekrar düşünen insanlar olayın olumsuz yanlarını ne kadar abartıyorlarsa, kendilerini haklı çıkaranlar da olayın önemini bir o kadar küçülterek adeta önemsiz seviyesine indirmekte, kendi benliklerini koruma adına sorumluluğu dışsallaştırarak gerçekçi tutumlardan vazgeçme yoluna gidebilmektedir [3].

4) Dikkat dağıtma

Bu gruptaki insanlar dikkatini suça vermemekte ve günlük hayat meşgalelerini veya başka konuları odak noktasına almaktadırlar. Yapılan araştırmada [3], dikkat dağıtma koşullarını araştırmacılar oluşturduğundan ve bu grup kontrol grubu gibi kullanıldığından, onları suçlarını görmezden gelmeyle itham etmek doğru olmayacaktır. Fakat günlük hayat üzerinden düşündüğümüzde, kişilerin hatalarını üzerinde düşünülmeyecek bir şey olarak kodlamaları oldukça sık rastlanan bir olgudur. Bu kasıtlı bir şekilde yapılan yüzleşmekten kaçınma davranışı veya içsel bir savunma sonucunda ortaya çıkan farkında olmadıkları bir tutum olarak değerlendirilebilir.

Bu gruplar birbiriyle karşılaştırıldığında, şaşırtıcı olmayan bir biçimde incittikleri/mağdur ettikleri kişilerin gönlünü alma motivasyonu tevbe grubunda en çok, suçu tekrar tekrar düşünen grupta ise en az bulunmuştur. İkinci grubun sadece mağdur ettikleri kişilerden değil, Allah’tan af dileme motivasyonları da en düşük seviyede görülmektedir [3]. Kişiler kendilerini suçun ağırlığı altında ezerek pasifleştirmekte ve hatalarını telafi etmek için harekete geçme güçlerini kaybetmektedir.

Çalışmanın şaşırtıcı sonucu ise, grupların Allah tarafından affedilip affedilmediklerine dair olan düşüncelerindeki farklılıkta ortaya çıkmaktadır. Gerçekten affedilip affedilmedikleri bilinememesine rağmen, kişilerin kendilerini Allah tarafından ne kadar affedilmiş “hissettikleri” ölçülebilir bir değer olarak araştırmada ele alınmış ve bu dört gruptan sadece kendini haklı çıkaran gruptakilerin affedilmiş hissetmelerinde bir artış bulunmuştur [3]. Kendini haklı çıkaran grup kendi kendilerini affetmelerini “ilahî bir af” olarak değerlendirme eğilimindedir. Bu sonuç, suçu dışsallaştırırken kullandıkları “kolaycı” yöntemlerin affedilme düşüncelerinde de aynı kolaycılıkla ortaya çıktığını düşündürmektedir. “Ama benim kalbim temiz” edebiyatı yapanların bu gruba girdiği şüphe götürmemekte ve bu grup -tevbe grubundaki yüzleşme ve sorumluluk alma şeklinde ortaya çıkan gerçekçi tutumdan farklı olarak- “zaten affedildiği” kabulüyle pragmatik, dışsallaştırıcı ve işin kolayına kaçan bir şekilde yollarına devam edebilmektedir. Burada “kendini af” önemli bir kavram olarak önümüzde durmaktadır. Kişilerin hatalarına rağmen sağlıklı bir şekilde yollarına devam edebilmeleri için kendilerini affetmeleri önemli bir dönüm noktası olsa da, bu kendini af sürecinin hangi amaca hizmet ettiği önemli bir sorudur. Eğer kendini haklı çıkaran grupta olduğu gibi kişi hatayı hata olmaktan çıkarmak için kendini affetme eğilimi gösteriyorsa bu sorumluluktan ve suçluluk duygusundan kurtulmak ve hatayı telafi etmek için gereken adımları göz ardı etmek için yapılan bir eylemdir ve mağdurun mağduriyeti, suçlunun suçu hala ortadayken yapıldığı için “affetme hakkı kimin?” sorusunu sormayı gerekli kılmaktadır [8]. Hata en az iki kişilik bir eylemken kendini affetmenin tek kişilik olması, adil bir tavır olmaktan oldukça uzak gözükmektedir [9, 10]. Diğer yandan, kişilerin kendini affetmemesi halinde hatayı benliklerinin bir parçası olarak algılayıp, “benden zaten bir şey olmaz” kabulüne dayanan çaresizlikle, kendilerini iyiliğe layık görememe gibi bozuk işlevli bir tutuma yönelmeleri de muhtemeldir. Bu durumda en itidalli yol olarak yine tevbe önümüze çıkmaktadır. Tevbe kendini affetmenin öncülü kabul edildiğinde [6, 11], kişi yapması gereken, elinden gelen her şeyi yapmış bir şekilde kendini affedeceğinden, bu af sorumluluktan kaçınma ya da suçluluk duygusundan kurtulma gibi amaçlardan ziyade kişinin ümitsizliğe sürüklenmemek ve hatalarını kendi içsel değişim-dönüşümünün bir parçası haline getirmek gibi “yapıcı” hedeflerine hizmet edecektir. Kişi hatasını önemsizleştirdiği için değil, onunla yüzleşip onu aşabildiği için, mağdur ettiği kişiye ve Allah’a karşı kendini affettirme çabalarını gösterdiği için ve bir daha benzer durumlarda hata karşısında daha güçlü olabilmek adına kendini affetmiştir ve tevbe eden kişi Allah tarafından affedildiğini düşünmek yerine affedildiğini ümit etmektedir ve onu ayakta ve günahlara karşı dik tutan da korkuyla-ümit arasındaki bu ince ve güzel çizgidir.

“Hepiniz Allah’a tevbe edin ey müminler! Belki böylece korktuğunuzdan kurtulur, umduğunuzu elde edebilirsiniz.” (Nur Suresi 31. Ayet)

İnsanların kendi hatalarına cevap verme biçimleri:

  • Tevbe → “Hata yaptım”

→ Hatayı terk

→ Mağdur ettiği kişiden af dileme

→ Telafi

  • Yaptığı Hatayı Tekrar Tekrar ve Tekrar Düşünme

           → “Ben bir hatayım”

→ Kendini değersizleştirme

→ Hatayla mücadele edecek bir benlik anlayışının ve harekete geçme gücünün ortadan kalkması

→ Ümitsizlik ve çaresizlik

→ Hatanın ağırlığıyla pasifleşme

→ Hatayı düşünürken telafisine dair hiçbir şey düşünmeme

→ Olayın olumsuz yanlarının abartılması

  • Kendini Haklı Çıkarma

             → Pişmanlık yok

→ Hatayı önemsizleştirme

→ Dışsal koşullara vurgu yaparak eylemlerini meşrulaştırma

→ Mağdur ettikleri kişinin olumsuzluklarına vurgu yaparak vicdanlarını rahatlatma

  • Dikkatini Dağıtma

→ Hata üzerine düşünmekten kaçınma

→ Farklı meşguliyetlerle dikkatini başka alanlara yönlendirme

* Yüzleşme cesareti ve eyleminin sorumluluğunu alabilmek → sadece Tevbe grubunda

*Mağdur ettikleri kişilerin gönlünü alma motivasyonu → en yüksek → Tevbe grubunda

→ en düşük → Hatayı tekrar tekrar düşünen grupta

*Allahtan af dileme motivasyonu → en yüksek → Tevbe grubunda

→ en düşük → Hatayı tekrar tekrar düşünen grupta

* Kendilerini Allah tarafından affedilmiş hissetmek → en yüksek → Kendini haklı çıkaran grup

(Türkiye populasyonunda “kalbim temiz” grubu da denilebilir)

Not: Van Oyen-Witvliet, Hinman, Exline ve Brandt’in insanların hatalarına verdiği cevapları ve bunların neleri etkilediğini karşılaştırmalı bir şekilde ele alan araştırması [3], bu konuda ulaşabildiğim en başarılı akademik çalışma olduğundan bu yazının akışını ve psikolojik içeriğini belirlerken büyük ölçüde ondan yararlandığımı, referanslarımı oradan aldığımı belirtmek isterim, çalışmanın detaylarına oradan ulaşabilirsiniz.

 

[1] S. Narramore, No condemnation: Rethiking guilt motivation in counseling, preaching, and parenting. Eugene: OR: Wipf and Stock Publishers, 1984.

[2] J. Tangney ve R. L. Dearing, Shame and guilt. Newyork: Guilford Press, 2002.

[3] C. vanOyen-Witvliet, N. G. Hinman, J. J. Exline ve T. Brandt, “Responding to our own transgressions: An experimental writing study of repentance, offense rumination, self-justification, and distraction,” Journal of Psychology and Christianity, vol. 30, pp. 223-238, 2011.

[4] M. Y. Kandemir, İ. L. Çakan ve R. Küçük, Riyaz-üs salihin – Hadis-i şerif tercümesi. İstanbul: Erkam, 2018.

[5] L. Abrahmson, Y. Seligman ve M. Teasdale, “Learned helplessness in humans: Critique and reformulation,” Abnormal Psychology, vol. 87, pp. 49-74, 1978.

[6] M. L. Fisher ve J. J. Exline, “Self-forgiveness versus excusing: The roles of remorse, effort, and acceptance of responsibility,” Self and Identity, vol. 5, pp. 127-146, 2006.

[7] J. S. Zechmeister ve C. Romero, “Victim and offender accounts of interpersonal conflict: Autobiographical narratives of forgiveness and unforgiveness,” Journal of Personality and Social Psychology, vol. 82, pp. 675-686, 2002.

[8] L. B. Smedes, The art of forgiving: When you need to forgive and don’t know how. Newyork: Guilford Press, 1996.

[9] D. Augsburger, Helping people forgive. Lousville, KY: Westminster John Knox Press, 1996.

[10] J. J. Exline, E. L. Worthington, Jr. P. Hill ve M. E. McCullough, “Forgiveness and justice: A research agenda for social and personality psychology,” Personality and Social Psychology Review, vol. 7, pp. 337-348, 2003.

[11] M. R. Holmgren, “Forgiveness and self-forgiveness in psychotherapy,” in Before forgiving: Cautionary views of forgiveness in psychotherapy, S. Lamb ve J. G. Murphy, Eds. New York: Oxford University Press, 2002, 112-135.