Şeyma Gür
Bazı müslüman görünümlü kişilerin cinayetlerinden, yamukluklarından, çiğliklerinden, ölçüsüzlüklerinden sıtkı sıyrılan ve bu yüzden tesettüründen, hatta dininden soğuyan genç kardeşim!
Sen etrafına bakıyorsun ve hep kötülüklerin köpürtüldüğünü, sahneye çıkarıldığını, gözlere sokulduğunu görüyorsun ve manzara bundan ibaret sanıyorsun. Ama o kalabalıklar içinde nice pırlanta ruhlu güzel insanlar, müttaki mü’minler var. Onlar yeterince görülmüyor zira hem kendileri, kendilerini tevazu ve mahviyet perdeleri altında saklıyorlar, hem de birileri, en başta medya, onların değil, kötülerin görünülürlüğünü sağlamak için ellerinden geleni yapıyor.
Sen saklı güzellikleri ara!
Ama en başta hidayet ve şifa kaynağımız olan Kur’ân’ı eline al, gönlüne koy, aklını ve kalbini âyetlere aç. O söz senin Rabbinden geliyor. Bak ne diyor:
“Kullarım senden Beni sorarlarsa, Ben çok yakınım. Bana dua ettiğinde, dua edenin duasına cevap veririm. Onlar da Bana cevap versinler ve Bana iman etsinler ki, doğru yolu bulmuş olsunlar.” (Bakara:186)
Ve yine buyuruyor ki:
“Ey iman edenler, siz kendinize bakın. Siz doğru yolda olduğunuz müddetçe, sapıtanlar size bir zarar veremez. Hepinizin dönüşü Allah’adır; yapmakta olduklarınızı O size haber verir.” (Maide:105)
Ve daha neler neler..O Kur’ân, gizli hazinelerini sana açmak için, kendisine yönelmeni bekliyor.
Bildiğin, gördüğün, görmediğin bütün güzellikler, Esmasının tecellilerinden ibaret olan Rabbimiz, bizden de güzel olmamızı, güzel bakmamızı, güzel düşünmemizi, güzel iş görmemizi, dünyayı güzellikler ve faziletle donatmamızı bekliyor.
Gördüğün kötülüklerin dinle ilgisi yok!
Ve o sana çok şefkatli, çok merhametli olan, senin sıkıntıya uğraman kendisine çok ağır gelen Peygamberimiz sallalahu aleyhi vesellemi  düşün! Senin ayağının kayması en çok onu üzer.
Bak namazlarında ve çeşit çeşit vesilelerle günde defalarca okuduğun Fatiha’da “İhdinas sıratel müstakim- bizi doğru yola ilet” derken başta Peygamber, evliyalar, asfiyalar ve salih mü’mimlerin kafilesinin yolunu işaret ediyor, onlara katılmayı dilediğini ifade etmiş oluyorsun.
O kafileyi kaçırma!
Asla yalnız yürümeyeceksin!..
Allah’ın en sevdikleri ile birlikte yürüyeceksin, onlardan biri olacaksın inşaallah.
“Ey insan! Pek lütufkâr olan Rabbine karşı seni aldatan ne?” (İnfitar:6)
Sevgili kardeşim, tesettür âyetlerini sorguluyorsun içten içte. Belki de bugüne kadar yanlış anlaşıldıklarına inanmak istiyorsun. İşte en tehlikesi de bu. Tesettür ve onun en görünür ve şiar olan kısmı başörtüsü, başörtüsünden ibaret değil, “Ben kendimi Allah’ın emir ve yasakları ile bağlıyorum, onları hayatımın merkezine koyuyorum” demenin fiili ifadesidir. Evet, bir kimliğin göstergesi ve tabii ki sembol; Müslüman kadının sembolüdür.
Tıpkı Rabbimizin Kur’ân’da namazı kesin biçimde emrettiği ama nasıl kılınacağını Peygamberimiz Efendimizin (s.a.v.) açıklamalarına bıraktığı gibi, Kur’ân âyetlerinde tesettür hiçbir şüpheye mahal bırakmayacak şekilde emredilirken sınırlarını Resulullah belirledi.
Hz. Âişe’den rivâyetle bir gün Hz. Ebû Bekir’in kızı Esmâ ince bir elbise ile Allah Resulunun huzuruna girmişti. Resulullah (s.a.s) ondan yüz çevirdi ve şöyle buyurdu:
“Ey Esma! Şüphesiz kadın erginlik çağına ulaşınca, onun şu ve şu yerlerinden başkasının görünmesi uygun değildir.” Hz. Peygamber bunu söylerken yüzüne ve avuçlarına işaret etmişti.”
Tesettür, anne babanın değil, öğretmeninin, hocanın değil, akrabalarının, çevrenin değil, doğrudan doğruya Allah’ın emri. Tıpkı namaz gibi, emanette emin olmak gibi, sözünde işinde sadık olmak gibi, adaletli ayakta tutmak gibi..
Elbette başörtüsü olmayan bir dolu müslüman kadın var. Tesettür emrini inkâr etmedikleri ve o emri yerine getirmek konusundaki acziyetlerini îtiraf ettikleri sürece sırf başörtüsüz oldukları için dinden çıkmazlar.
Ama bir müslüman sırasıyla:
1. Acaba tesettür ayetleri bunca asırdır (!) yanlış anlaşılmış olabilir mi?
2. Belki de yoktur böyle bir emir..
3. Keşke tesettür emredilmiş olmasaydı
4. Yok yok, Kur’ânda başörtüsü yokmuş.. basamaklarından inerek küfre yuvarlanabilir Allah korusun. Bir emr-i İlâhiyi yerine getirmemek günah, inkâr etmek ise küfürdür.  Bir mü’min, Allah’ın emrini bile bile ona muhafelet ettiğinde vicdanı bu yükü kaldıramaz ve yanlış da olsa bir çıkış yolu arar. O çıkış Allah’ın çizdiği hudutlardan çıkmakla son bulabilir.
Ötesini sen biliyorsun.
Tesettürden bile isteye vazgeçen niceleri, orada duramadı. Elde ne farz kaldı, ne namaz, ne de dinin diğer îcabları.
Kimlerle yanyana düşmekten imtina ettiğini biliyorum. Bu konuda hemfikiriz.
Ama gel Allah’ın en sevdikleri ile yanyana düşmeye bakalım. Yanlışlar, başka yanlışlıklarla düzeltilemez. Kötü emsal olmaz. Papaza kızıp oruç bozulmaz.
Gel biz kötülükleri iyiliklerle gidermeye bakalım.
Gel, doğru ve güzel olanı sen temsil et. Sen Allah’ın rızasına talip ol. Sen Onun emrettiği gibi dosdoğru ol. Nasıl müslüman olunur sen göster.
Gafil insanların gafletlerinin, yanlışlarının faturasını Allah’a ve Onun dinine kesme!
Kendine yazık etme!
Yapma kardeşim, nice günahlara karşı kal’an ve Allah’ın emri olan tesettüründen vazgeçme!