Prof. Dr. Niyazi Beki, İİKV “Kur’ân ve Sünnetle yaşamak” seminerinde dinleyicilerini Şeriat, Tarikat, Hakikat berzahlarında gezdirdi.
İİKV’nin 2019 ilkbahar dönemi seminerlerinin sonuncusunda Prof. Dr. Niyazi Beki, şeriat, hakikat ve tarikatin mahiyetlerini Kur’ân ve Sünnete göre ele aldı ve Risale-i Nur’da şeriat, tarikat, hakikat muvazenesini ortaya koydu.
“Tarikat ve hakikat, şeriata götüren birer vesiledir, vesilelikten çıkmamalıdır” diyen Prof. Dr. Niyazi Beki “Namazı çabuk kılıp zikre koşalım, namazı çabuk kılıp Risale-i Nur dersine koşalım; ikisi de olmaz!” diye devam etti.
Niyazi Beki, tarikatin önemini açıklarken şöyle konuştu: “Tarikatlerde muhabbet önemlidir. Çünkü bir insan birisini severse mahbubunda fâni olur. Onun için Allah’ın muhabbetini ciddi olarak kalbine yerleştirmiş insanlar, Allah hakkında sû-i zan etmezler.”
Bazı şatahata girenlerin “Allah beni seviyor” demelerine mukabil ise “İnsanların tabir caiz ise sicil amiri Allah’tır. Güzel bir sicile sahip olup olmadığımızı ancak Allah bilir” diyen Niyazi Beki, tarikatte esas olanın kalbi işletmek olduğunu bildirdi ve “Toprak ne kadar güzel olursa olsun işlemezseniz ondan bir şey olmaz. Kalp de öyledir” dedi.
Beki, Risale-i Nur’da izah edilen ‘acz-fakr-tefekkür’ tarikini anlatırken, insanın bazen fakir olmakla beraber aciz olmadığını bazen de aciz olduğu halde fakir olmadığını ifade ettikten sonra “Allah’a karşı hem aciz hem fakiriz. Bu ihtiyacını derk eden insan gerçekten kul olur. Bu tarik çok üstündür” dedi.
“Mükellefin aleyhinde lehinde ne varsa fıkıhtır; demek şeriattır” diyen Niyazi Beki, eskiden fıkıhla şeriatın aynı manada kullanıldığını, daha sonra ikiye ayrılarak şeriatın zâhirine fıkıh, bâtını ilimlerine de tasavvuf dendiğini anlattı.
Niyazi Beki daha sonra konuşmasında, ulema ve tasavvuf büyüklerinin şeriat, tarikat ve hakikat hakkındaki sözlerine yer verdi.
Özetle:
İmam Malik: “Tasavvuf ilmine vâkıf olmayan fakih, genellikle fâsık olur, çünkü takvası olmaz. Fıkhı bilmeyen sufi zındık olur, dinden çıkar. Bu ikisini bir araya getiren muhakkik olur.”
İmam Şafiî: “Fakih ol, aynı zamanda sûfi ol! Sakın onlardan biri olma! Birisi sadece fakih olsa kalbi katı olur, takvadan zevk almaz. Şeriatı bilmeyen sûfi ise cahildir.”
Şeyh Cüneyd-i Bağdadi: “Bizim yolumuz kitap ve sünnetle kayıtlıdır.”
Sehl b. Abdullah et-Tüsteri: “Bizim tarikatımızın yedi esâsı vardır: Allah’ın kitabına sımsıkı sarılmak, Hz. Peygamber (a.s.m.) sünnetine uymak, helal yiyeceklere dikkat etmek, kimseye eziyet etmemek, günahlardan uzak durmak, tövbe istiğfar etmek, hak-hukuka riayet etmek.”
Şeyh Abdülkadir Geylânî Hazretleri: “Şeriatın, doğruluğuna şehadet etmediği herşey zındıkadır. Farzlar hiç kimsenin üzerinden hiçbir halde düşmez.”
Şeyh Abdülvahhab eş-Şarani : “Bir altının gerçek değerini bulmak sarrafın ayarına ihtiyaç duyulduğu gibi, dini hizmetlerde de her hareket ve duruşu değerlendirmek için şeriatın ölçülerine ihtiyaç vardır.”
Ebu’l-Hasan eş-Şazeli: “Eğer senin sahih keşfin, kitap ve sünnete ters düşerse keşfi bırak, sünnete göre amel et. Ve nefsine de ki ‘Allah kitap ve sünnete uyduğum sürece beni koruyacağına söz vermiş, fakat keşif ve ilhamın doğruluğu konusunda bir garanti vermemiştir.”
İmam Kuşeyrî: “Şeriatla kayıtlanmamış bir hakikat, hakikat değildir. Şeriat Allah’a kulluk yapmaktır. Hakikat ise onu müşahede etmektir. Allah’ın emri olmaları dolayısı ile hakikat şeriattır, şeriat hakikattir.”
Ebu’l- Hasan el-Verrak: “Peygamberin sünnetine uymadan hak ve hakikate ulaşacağını düşünen kimse doğru yolda olduğunu sanırken dalalete düşer.”
Beyazıt-ı Bistâmî: “Bir adam görseniz ki kerameti ile havada uçuyor, ona aldanmayın! Şeriatın emir ve yasakları karşısındaki tutumuna, sınırları koruyup korumadığına, özetle şeriatı hayatına tatbik edip etmediğine baktıktan sonra kararınızı verin.”
Şeyh Ahmed Zeruk “Cesedin ruha olan ihtiyacı ne ise, fıkıh ve tasavvufun hakikî imana ihtiyacı da odur.”
İmam Rabbanî: Sağlık ve boş vakit ganimettir, birer nimettir. İyi değerlendirmek gerektir. Bütün vakitleri Allah’ı zikretmekle geçirmelidir. Bir kimse İslâm şeriatının hükümlerine tabi olduğu sürece yaptığı bütün işleri bir zikir olur.”
Muhammed Sıddık el-Ğimari’ye “tarikatın kurucusu kimdir?” diye sorduklarında “Bize göre tarikat mesleğini ilk tesis eden vahy-i semavidir” derken Cibril hadisinde bildirilen ve Allah’ı görür gibi ibadet etmek olarak açıklanan ihsan mertebesini işaret etmişr.
Niyazi Beki, 1953’te Bingöl’ün Gözer Köyü’nde doğdu. Özel hocalardan Arapça, Bedi, Beyan, Maânî, Akaid/Kelam, Fıkıh, Tefsir, Hadis, Mantık vb. İslâmi ilimleri dersleri aldı. Bingöl Lisesi ve Muş İmam-Hatip Lisesi’ni bitirdikten sonra Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’nden 1984’te mezun oldu. Yüksek lisansını 1990 yılında Marmara Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Tefsir ve Hadis Bölümü Hadis Anabilim Dalı’nda yaptığı “es-Sülemî ve Kitâbu’l-Erbaîn li’s-Sûfiyye” adlı tez çalışmasıyla bitirdi.
Doktora çalışmasını ise 1997’de Sakarya Üniversiesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Temel İslam Bilimleri Bölümü Tefsir Anabilim Dalı’nda yaptığı “20. Asır Türkiyesinde Tefsirde İşârâtu’l-İ’caz Örneği” adlı teziyle tamamladı.
Eğitim hayatı yanında Diyanet İşleri Başkanlığı’na bağlı olarak imam-hatiplik ve vaizlik görevlerinde bulundu. 1993’te Arapça okutmanı olarak Sakarya Üniversitesi İlahiyat Fakültesi’ne girdi. 1998’de Arap Dili ve Belağatı Anabilim Dalı Başkanlığı görevine atandı. 2003-2004’te Amerika’da Hartfort Saminary’de misafir öğretim üyesi olarak bulundu. 17 Ekim 2005’te emekli oldu.
Prof. Dr. Niyazi Beki hâlen Üsküdar Üniversitesi Tasavvuf Araştırmaları Enstitüsünde görev yapmaktadır.