Merve Betül
“Bir seccade seyahatnamesi”
Seyahatler güzeldir. Her biri, birer kitap gibi okunmayı bekleyen yeni şehirler ve yeni insanlar tanırız. Girilen her sokak başka bir hikaye anlatır. Her köşe başı ayrı bir tefekkür yolculuğunun kapısını aralar.
Fakat her nimet gibi, seyahatlerin de kendine has külfetleri vardır. Seyahatlerde belki de en çok namazları vaktinde kılmakta zorlanırız.
Gayrimüslim bir beldede seyahat etmekte olan bir Müslümansanız, mescid sayısının az olması sizi zorlayabilir.
Mesela Paris gibi koca bir şehirde yalnızca tek bir cami bulunmaktadır. O bölgeyi gezerken, öğle ve ikindi namazlarını camide kılabilecek şekilde bir plan yaparsanız işiniz hayli kolaylaşır.
Fakat çoğunlukla böyle bir imkanınız bile olmayabilir. Ulaşabileceğiniz sınırlar dahilinde bir mescid bulamayabilirsiniz.
Bu gibi durumlarda önceden hazırladığınız acil yardım kiti devreye girecektir:
• Bir adet katlanılabilir cep seccadesi (sırt çantanızın ayrılmaz parçasıdır)
• Pusula (ya da telefonunuzdaki kıble bulma uygulaması)
• Şişenizdeki bir litre su (herhangi bir park köşesinde abdest almanız gerekirse)
Bu muhteşem üçlüden oluşan acil yardım kitiniz yanınızdaysa endişelenmenize gerek yok. Her gittiğiniz yer size uygun bir mescid köşesine dönüşebilir.
Benim seccadem de, değişim programı öğrencisi olarak Avrupa’da bulunduğum süre boyunca gerek okulda, gerek yaptığım yolculuklarda hep yanımdaydı. Seccademin yarenliğinde o kadar çok yer gezdim ki; bir seccade seyahatnamesi hazırlamaya niyetlendim. Şimdi bu seyahatnamenin sayfalarında biraz gezinelim.
Seccademin ilk duraklarından biri okuldaki çalışma odamız olmuştu. Grup arkadaşlarım çalışmaya ara verdiğinde odayı boş yakalamanın sevinciyle namazımı oracıkta kıldım. Selam verdiğimde Çinli arkadaşımın merak dolu gözlerle kapıdan bana baktığını gördüm. “Yoga mı yapıyorsun?” diye sordu. Belli ki Uzakdoğu kültüründe namaza en yakın gördüğü şey yoga hareketleriydi. Gülümsedim ve “Hayır, biz Müslümanlar gün içinde beş kere böyle ibadet ederiz” şeklinde yanıtladım.
Başka bir gün, kütüphanede namaz kılmam gerekti. Grup çalışmaları için ayrılmış bir kata çıktığımda, hareket ettirilebilir paravanlar bulunduğunu gördüm. Aynı ortamda birkaç ayrı grup birlikte çalışıyorsa birbirlerinden rahatsız olmamak için aralarına bu paravanları koyuyorlardı. Bunlardan birini istediğim konuma getirip ardında namazımı kıldım.
Sonraları kütüphanede az kullanılan kitapların olduğu kısımların nadiren ziyaret edildiğini fark ettim. Rafların kıble istikametinde yerleştirildiği bir bölümü seçtim. Bu kez binlerce kitap namazıma şahitlik etti.
Büyük parklarda ibadet mekanı seçmek çok daha kolaydı. Çoğu kez bodur ağaçların set görevi gördüğü bir kıyıda çimlerin üzerine seccademi serdim. Civardaki tüm ağaçları ve yukarıda beni izleyen kuşları o dakikalarıma şahit tuttum.
Akşam namazı için vakit daha kısa olduğundan, akşamı dışarıda kılmam gerektiğinde telaşlanıyordum. Bir seferinde yayaların tek tük geçtiği bir sokakta bahçeli bir evin girişinde namaza durdum. Namaz kıldığımı farkeden bir yabancı “Biliyor musun, benim dedem de Müslümanmış…” diye seslendi. Evet, namaz görenlere İslâm’ı hatırlatıyordu.
Müze gezilerinde en çok, minimalist bir anlayışla boş bırakılan küçük odaları sevdim. İnsanların meşhur tabloları görebilmek için kalabalık salonlara doluştuğu anlarda, seccademi serecek sakin bir oda bulabilmenin lezzeti tarifsizdi.
Büyük binaların bir diğer avantajı, kat merdivenlerinin arkasının boş bırakılmasıydı. Herkes aceleyle merdiven basamaklarını adımlıyor, alt tarafta merdiven boşluğunda namaz kılan beni kimse farketmiyordu.
Kimi zaman da zemin katlar imdadıma yetişti. Genelde bir nevi depo olarak kullanılan bu alanlarda fazla eşyalar bir köşeye konuluyor, geriye seccademin yayılabileceği geniş bir bölüm kalıyordu.
İstasyonlardan bahsetmemek haksızlık olur. Mesela 8 vagonun yerleşebileceği tarzda inşa edilmiş bir tren garında rutin olarak 5 vagonluk tren kullanılıyor, herkes kapıların açılacağı civarda toplaşıp bekliyordu. Boş kalan 3 vagonluk alan ise adeta benim namaz kılmam için bırakılmış gibiydi.
Seccade seyahatnamemin ilerleyen sayfalarında büyük mağazaların kıyafet reyonlarındaki geniş deneme kabinlerinden restoranların arka bahçelerine kadar uzanan çeşitli mekanlar var. Kimi zaman yağmurun ıslattığı kaldırımlara, kimi zaman tozlu koridorlara, kimi zaman ise bir ırmak kıyısındaki çalıların dibine serdiğim seccadem zamanla biraz eskise de bugün hâlâ seyahatlerimin en güzel anlarına şahit olmaya devam ediyor. Yarenliğimiz daimî olsun…
Not:
Her seyahat seccadesinin kendine has bir yolculuğu var. Dünyanın farklı köşelerinden gelen namaz fotoğrafları aşağıdaki videoda tanıtılan güzel çalışmayla birleştiriliyor.
İyi seyirler 🙂