ADALET DÖRTKARDEŞ

İki kızkardeş.

Birinin kucağında Kur’ân, beraber okuyorlar.

Tam bir feyiz alıyorlar…

Derken Kur’ân muhabbeti başlıyor.

Bir fikir geliyor birinin aklına..

Allah’ın bize verdiği nimetler nelerdir?

Hadi gel, sayalım!

Başlıyorlar saymaya.

Saydıkça kalpleri genişliyor, genişledikçe mutlu oluyorlar.

Saydıkça feyiz alıyor, aldıkça farkında oluyorlar:

Hani olmamız gereken farkındalıkların.

Göz bu nimetlerin en özeli. Bir et parçası olmasına rağmen son derece karmaşık işlemlerin altından kalkacak bir şekilde dünyayı görüyor.

O gözyaşları gözü dezenfekte ediyor.

Göz kapakları her kırpıldığında yeniden içi temizleniyor.

Bu gözü veren, kâinatı da vermiş.

Kâinattaki bütün bu güzellikler, göz olmasa, görmese, nasıl anlaşılacaktı ki?

Bu, birbirlerini tamamlayan bir nimet zinciri.

Dış dünya ile alakalı olduğu gibi, iç dünyamızdaki duyguları onunla hissediyoruz.

Diğeri diyor ki, “Ya dil?”

Dili veren, dünyadaki tatları da vermiş.

Hem tadıyor, hem kendimizi ifade ediyor bu kas parçası..

Duyguların sözcüsü, vücudun bekçisi âdeta.

Her şey bir bütün, birbirini tamamlıyor.

Ama kendi içinde bireyliği simgeliyor sanki..

Nimet içinde nimet…

Hangisini saysak, sonsuz nimetler karşımıza çıkıyor.

İşin içinden çıkamıyoruz sanki.

Akıl düşündükçe teslim oluyor bu kudret karşısında.

Akıl düşündükçe, işin içinden çıkamıyor.

Tâ ki… Kur’ân imdada yetişinceye kadar.

Sonra…

Herhangi bir yerden sayfalar açılıyor.

Kur’ân sayfaları dönüyor.

Ve…

Gözleri yerinden fırlayacakmış gibi oluyor..

Bu tarif edilemez, bu onlar için ibret verici, muhteşem bir etki..

‘‘Eğer Allah’ın nimetini saymaya kalkışırsanız, onu sayıp bitirmeye güç yetiremezsiniz.’’

Şaşkınlık içinde biri, diğerine bakıyor!

Evet, Kur’ân konuştu onlarla, çünkü O, konuşuyor…

Dinlemesini bilen için.

Çünkü o da bir nimetti.

Allah’ın en güzel, sonsuz nimetlerinden biriydi.

Evet, Kur’ân konuşuyor.

Anlayan için.

Rabbinin mucizesi olduğunu bilen için…