TUBA TÜRKOĞLU
Geçen hafta Cenabı Hak bir bebeği daha yarattı. Aynı saniyede dünyada onun gibi binlercesi daha yaratılmıştı kuşkusuz. Ama onu benim âlemimde farklı kılan, o mucizenin gerçekleşmesine şahit olmaktı. Belki birçok insan için bu kadarı da “Ne var ki bunda?” dedirtip, burun kıvırtan bir hadise. İşte bahsetmek istediğim de tam olarak bu nokta. Yani böyle büyük bir mucizenin bize fazlasıyla sıradan gelmesi, doğa kanunu denilip görünmez kılınan kainattaki tüm diğer mucizeler gibi.
Bir insan hakikaten bir durumu tecrübe etmeden tam mânâsıyla ikna olamıyormuş. Bilmek başka, idrak etmek başka, iliklerine kadar hissetmek bütün bütün başkaymış.
Yeğenimin doğumuna şahit olmam işte bana da o mucizeye olan inancımı ilmelyakinden hakkalyakine taşıma fırsatı verdi. O akşamı unutmak hiç mümkün olmayacak. Bütün gün annenin çektiği sancılara en yakından tanık olmuştum. Öyle bir hadde varmıştı ki, o da ben de o hal hiç geçmeyecek sanmıştık.
Nihayet uzunca bir bekleyişten sonra doğumhaneye alınmıştı. Doğumhanenin kapısı önünde geçen bir saat ise bir gün gibiydi. Hepimiz büyük bir endişe ve aynı zamanda ümit içinde dualar ederek bekliyorduk.
Ve sonra o sesi duyduk. Allahım! Gözlerimden yaşlar dökülmeye başladı. Evet ezici ve sıkıcı olan o mahut tünelden çıkarak dünya sahnesine alınmıştı bir can daha. Hiçbir şeyden haberi yoktu. Ama onun Rahim Sanii ona anne karnında can vermiş, evrelerden geçirerek şekillendirmiş, Rahimiyeti ve Rezzakiyeti ile beslemiş ve herşey hazır olduğunda dünya yolculuğuna başlama emrini vermişti. Ne biraz erken ne biraz sonra. Onun için ezelden takdir ettiği tam o vakitte. Saat 8.30’u gösteriyordu.
Bu mânâları kasti olarak düşünmesem de o sesin kalbime inceden inceden hissettirdiği hakikatlerdi bunlar. Ve o an ben de yalnızca tanıklık ettiğim tüm o acı ve sancıları unuturak, onun yaratılış yolculuğunu derinden derine tefekküre başlamıştım. Görmek içinse sabırsızlanıyordum. En çok da ona verilmiş eşsiz sureti merak ediyordum.
Bekleyişlerimiz doğumhaneden hastahane odasına taşınmıştı. Annesi geldi ve biz merakla bebeğin odaya gelmesini beklemeye koyulduk. Aradan çok geçmeden kapı açıldı, kucağında bir kundakla hemşire geldi ve kundağı babasına teslim edip ayrıldı. Yüzünü açtık. O da gözlerini açtı. Ve o küçücük gözleriyle etrafı seyretmeye başladı.
Aman Allahım, bu bir mucize diye bağırmak istiyordum. Çok küçüktü ama bir ruhu ve kalbi vardı. İnanamıyordum. Ya Rabbi sen akılları hayrette bırakacak bir kudrete sahipsin dedim içimden. Sanki dünyada ilk defa bu olaya şahitlik eden bendim. Tarifsiz hisler sarmıştı kalbimi. Bir saat önce anne karnında olan bu varlık bir can sahibi olarak dünyaya çıkmıştı. Ve daha ilginci, Rabbinin onu bir “kan pıhtısından” yaratıp dokuz ay boyunca orada yaşatması ve halden hale koymasıydı.
Sonra dedim ki: Günlük hayatımızda sürekli bu mucizeye şahitlik eden biz, Rabbimizin bu kadar açık âyetlerine nasıl kayıtsız kalabiliyor Ve ondan gaflet edebiliyoruz? Ahh diye uzunca bir serzeniş geçti içimden. “Bu zamana kadar nasıl bundan gaflet edebildim?”
Ve onu görür görmez zaten ağlamaklı olan gözlerim gözyaşlarına boğuldu. Kendimi tutamıyordum, hüngür hüngür ağlamaya başladım. Hepimiz ağlıyorduk. O ise Cenab-ı Hakkın bu âyetinin cisim bulmuş hali olarak ellerimizin arasında duruyordu:
Ey insanlar! Kıyamet gününde diriltilmekten şüpheniz varsa, şu bir gerçek ki, Biz sizi önce topraktan, sonra bir nutfe’den, sonra bir aleka’dan, sonra kısmen şekillenmiş, kısmen şekillenmemiş bir çiğnem etten yarattık — tâ ki size âyetlerimizi açıklayalım. Dilediğimizi belirlenmiş bir vakte kadar rahimlerde yerleştiririz. Sonra sizi bebek olarak çıkarır, sonra olgunluk çağınıza kadar büyütürüz. Sonra kiminiz öldürülür, kiminiz ise ömrün en düşkün çağına döndürülür de, evvelce bildiği şeyleri bilmez hale gelir. Yeri de kupkuru görürsün; fakat üzerine suyu indirdiğimizde kıpırdanır, kabarır ve her güzel çiftten bitkiler bitirir.
Bütün bunlar gösterir ki, Allah Hakkın tâ kendisidir, ölüleri O diriltir ve Onun gücü herşeye yeter.
Yine bütün bunlardan şunu da anlayın ki, kıyamet hiç kuşkusuz gelecek, Allah kabirdekileri diriltecektir.
Hac, 22:5-7