TÜRKMEN AY
Muallim Naci Ömer’in Çocukluğu’nda iki olay anlatıyor. Birini yazmayacağım, çünkü uzunca. Bir çocuğun penceresinden, olumsuz bir olayı anlatıyor, ama cümleleri bir harika, okumalısınız. İkinci olay şöyle, yine onun muhteşem cümleleriyle:
Yine bir gün, eve avdet ederken Saraçhânebaşından Kıztaşına giden sokakta bir takım yük hayvanlarına rast gelerek duvar dibine iltica etmiş idim. Yanımda kır sakallı bir zât peydâ oldu. Elimden tuttu, “Korkma oğlum” diyerek vücudunu bana siper etti. Hayvanlar geçtikten sonra, tebessüm ederek “Haydi şimdi git oğlum” dedi.
İhtimal ki o zât vefât etmiştir. Fakat iyiliği benim gönlümde yaşıyor.
İster istemez insanı geçmişe götürüyor. Çocukluğumuzda hepimizin başından geçmiştir, böyle olaylar. Ama ben kendi başımdan geçen değil de annemin babama dair anlattığı, gençlik çağlarına ait bir olayı anlatmak istiyorum.
Bizim oralarda büyük şehirlere göç çok fazladır. Hâlâ böyle, kimi evini taşır, kimi çalışmaya gelir. Tabii eşleri memlekette kalır. Evin sorumluluğu hanımların üzerindedir. Ailede ilgilenecek aile büyüğü ya da kardeş varsa hanımların işi biraz kolaylaşır. Yoksa oldukça zordur. Evle ilgili, çocuklarla ilgili bütün işler anneyi bekler. Köylerde yaşayanlar için bu daha da zordur.
Böyle bir hanım köyden elinde bir koyunla bizim ilçeye geliyor. Koyunu satıp evinin ihtiyaçlarını alacak. Fakat kendisi çok güzel bir hanım ve birkaç kendini bilmez onu rahatsız ediyor. Babam da olaya şahit oluyor. Hemen gelini oradan uzaklaştırıp, güvendiği birinin dükkânına oturtuyor. Koyununu götürüp pazarda satıyor ve istediği şeyleri alıp, hanımı köyünün arabasına bindirerek evine gönderiyor.
Annem bu olayı anlatırken, babamın yaptığından ne kadar gururlanıp mutlu olduğunu söyler, “Allah Şükrü’mden razı olsun” der. Gönlünde ayrı bir yeri var. Bizim de gönlümüzde yer etti. Allah razı olsun. Eminim o genç hanımın gönlünde de yer etmiştir.
Benzer bir olay da bu sene babamla aynı ay, gün ve neredeyse aynı saatte vefat eden amcamla ilgili. Olayı bizzat yaşayan ve başsağlığına gelen genç hanım anlattı göz yaşları ile…
“Allah Zeki abiden razı olsun, bizim evde inşaat işleri vardı ve ben de çocukla yalnızdım. Çok işçi çalışıyordu. Daraldım. Sonra Zeki abi geldi, fark etmiş. [Amcam elektrikçiydi, o işler için gelmiş.] ‘Ana, korkma, canın sıkılmasın ben buradayım, bir ihtiyaç olursa bana söyle’ dedi. O kadar rahatladım ki!” Böylece amcam işçiler gidinceye kadar orada kalmış.
Kadın bunları anlatırken bir yandan ağlıyor, bir yandan da amcama dua ediyordu. Biz de dualarına amin dedik.
Şimdi amcam hem o hanımın gönlünde, hem de dinleyen kalabalığın gönlünde yaşıyor. Allah hem babamdan, hem amcamdan razı olsun. Bize güzel şeyler miras bıraktılar. Memlekette “Kimlerdensin?” diye soranlar, bizi tanıyınca hep aile büyüklerimizden iyilikle bahsediyorlar. Bizlere de bu güzellikleri devam ettirip gönüllerde yaşamak nasip olur inşallah.
Bu arada, babam da, amcam da tanımadıkları hanımlara, yaşları küçük olsa bile “ana” diye hitap ederlerdi. Keşke sebebini sorsaydım. Ama çok geç.
“Kim bir gönüle gönlüyle dokunursa, dedi meczup, vallahi izi kalır” (Gökhan Özcan).